Menu
KARŞI ŞİİR VE NICANOR PARRA
Şiir • KARŞI ŞİİR VE NICANOR PARRA

KARŞI ŞİİR VE NICANOR PARRA

Karşı şiir (antipoem), toplumcu gerçekçi şiire kıyasla daha geniş bir alan sunuyor şaire. Bende böyle bir kanı var. Ancak, toplumcu gerçekçi şiirin işlevi daha politik; siyasetin yanısıra savaşımı da öne çıkarıyor çoğunlukla. Bir de yenilgileri ve hayalkırıklıklarını... Şiir “kendisi olarak” kimi zaman ikinci planda kalabiliyor yazınsal estetik açısından. Çok az nitelikli toplumcu gerçekçi şiir örneği var ülkemizde. Karşı şiir küçük burjuva temeller üzerine oturuyor. Bunu da söylemek gerek. Şimdilerde de karşı şiirler yazabiliriz. Zaman uygun; düşünelim bunu. Global dünyanın, toplumun sorunları bizi karşı şiire doğru itiyor ne de olsa. Sosyalizm idealinin külleri soğurken ya Marksçı maddeci tarih kuramına yeni, dinamik bir yorum getirilecek ya da bir seçenek olarak karşı şiir yazılacaktır; toplumcu gerçekçi şiir yerine!.. Sanatçı, aydın, entellektüel denilince neden Marksçı olmak anlaşılıyor bu ülkede uzun bir süreden beri? Marksizmi ezberlediğimiz ve “inandığımız” için mi? Uçsuz bucaksız düşünelim gelin. İnsanlık yeni totaliter denemelere girişemeyecek kadar yorgun. Daha fazla demokrasi ve özgürlük, devletin sınırlanması, iyi bir işten veya işsiz kalmak korkusundan kurtulmaktan başka bir şey istemiyor. Maddeci tarih kuramına göre nihai aşama olan komünist toplumu gerçek bir kurumsal demokrasi olarak da anlayabiliriz. Neden olmasın? Marx’ın nihai toplumu, çoğulcu, geniş katılımlı kurumsal bir demokrasi olamaz mı? Yabancılaşmanın sona erdirildiği... Bunları da düşünmeliyiz. Şairin siyasi misyonu olduğunu kabul ediyorsak daha çok düşünmeliyiz. Her şiirin dayanaklarını bulduğu tarihsel, felsefi bir arka planı olmalı. Şairin de dünyaya özgün bir bakış açısı ve duruşu!.. Ama şiirin siyasetle ne ilgisi olabilir diyenler için yapacak bir şey yok. Onlar masalarında oturup “saf” şiirler yazmayı ya da bir lambanın kıyısında duygulanmak ve etkilenmek için şiirler okumayı sürdürebilirler!
Biraz kuram şimdi: Paul Mann, karşı sanata değin dört nitelik belirliyor: (1) Geleneğe karşı olmak, (2) Kurumsal sanata karşı olmak, (3) toplumsal düzene karşı olmak, (4) siyasal olana açılmak ve giderek ona bağlanmak. Bizdeki “Garip” akımı örneğin, bir avant-garde(öncü), bir tür karşı şiir anlayışı olmasına karşın, Mann’ın, “toplumsal düzene karşı olmak” ve “siyasal olana açılmak” ilkelerini tam olarak bulamıyoruz onda. Küçük burjuva şairlerin oluşturduğu bir yaklaşım, kendinden önceki edebiyata yönelik ortak eleştirel bir anlayıştır Garip şiiri. Bu şiirde, kuramdan kaynaklanmayan cılız bir iki karşıt siyasal dize bulunabilirsiniz elbette ama o kadar... Ülkemizin siyasal ortamı da çok farklıydı o dönemde. Koşullarını da hesaba katmalı Birinci Yeni’nin... Pinochet’nin Şili’siyle karşılaştırılabilir CHP’nin tek parti dönemi. Garip akımı ile Nicanor Parra’nın karşı şiirinin gelişimi; hemen hemen aynı yıllarda ortaya çıkmış koşut gelişmeler olarak da incelenebilir. Benzeşen yanları var bu iki şiirin. Ayrı ülkelerde birbirinden habersiz karşı şiir devinimlerinin başlaması bir raslantı olabilir mi? Orhan Veli, Nicanor Parra, Thomas Merton...
Karşı şair (antipoet) olarak 1990’larda ünlenen, şimdilerde 93 yaşına ulaşmış Şili’li Nicanor Parra, 1914 yılında bu ülkenin güneyinde dünyaya gelmiştir. Şili Üniversitesi Pedagoji Enstitüsü’nde Fizik ve Matematik alanında öğrenim görmüş; 1938 yılında bu Enstitü’den mezun olmuştur. 1943 yılına kadar ortaokul öğretmenliği yapan Parra, bu tarihte ABD’ye giderek Brown Üniversitesi’nde ileri mekanik öğrenimi görmüştür. Ülkesine dönüş tarihi olan 1948 yılında, Şili Üniversitesi Mühendislik Okulu Müdürlüğüne atanmış; bir yıl sonra, 1949 yılında Oxford Üniversitesi’ne giderek buradan da evrenbilim(cosmology) eğitimi almıştır. Şair, 1952 yılında Şili’ye döndüğünde bu kez Şili Üniversitesi Kuramsal Fizik profesörlüğüne getirilmiştir. 1963 yılında altı ay, Sovyetler Birliği’nde, bazı Sovyet şairlerinin şiirlerinin İspanyolca’ya çevirisinin denetmenliğini yapmıştır. 1966 yılında, Louisiana Devlet Üniversitesi’nde, 1971 yılında da, New York, Columbia ve Yale Üniversiteleri’nde konuk profesör olarak dersler vermiş, incelemelerde bulunmuştur. Parra’nın akademik kariyerini hicvettiği şiirlerinden birinin dizeleri şöyledir: Kesinlikle evlenmeliydim / milyonlarıyla bir dul / bir delik çorapları onarma uzmanı! / bundan asla gocunmayan / istifa ettim / kara tahta ve tebeşir / tebeşir ve kara tahta / ya emekli olurum ya da ölürüm.
Parra’nın şiirlerini derleyen ilk kitabı 1937 yılında “Adı Konulmamış Şarkılar”(Cancionero sin nombre / Untitled Songs) başlığıyla yayımlanmıştır. Parra, olumlu ve olumsuz eleştiriler alan bu kitabını sonradan reddetmişse de, kitaptaki şiirler, konuşma diline yaslanan biçemleri, mizahi ton ve klasik biçimleri hafif bir tarza uyarlaması bakımından onun gelecekteki karşı şiirlerinin habercisi olmuştur. Şiirleri özgürleştirip kitlelere ulaştırmaya çalıştığı ikinci kitabı “Şiirler ve Karşı Şiirler”(Poemas y antipoemas / Poems and Antipoems) 1954 yılında, daha sonra bu kitaptaki şiirlerden seçmeler, Lawrence Ferlinghetti’nin City Lights Pocket Poet dizisinden 1960 yılında yayımlanmıştır. “Şiirler ve Karşı Şiirler” kitabı Parra’ya dünya çapında ün kazandırmıştır. Bu kitapta yer alan şiirler, gerçeküstü, saçma bir dünyanın olağan sorunlarını ironik bir bakış ve kara mizahla ele almakta, açık bir dille anlatmaktadır.
Parra; 1958 yılında yayımlanan, Şili toplumu alt sınıflarının yerel deyişleri ve mizahına yer veren deneysel yapıtı: “Büyük Dans ( La Cueca Larga)” ın ardından, 1962 yılında, karşı şiir tekniklerini uyguladığı ve sürdürdüğü “Salon Şiirleri ( Versos de salon / Salon Verses)’ni ve “Konuşmalar (Speeches)”ı, 1969 yılında, ilki dışındaki kitaplarından seçilmiş şiirlerinden oluşan, şiirsellikten uzak, basmakalıp bir dil ve ironik sözcük oyunlarıyla daha da belirginleştirilmiş bir hoşnutsuzluk havasının egemen olduğu “ Büyük Yapıt ( Obra Gruesa )” ı, 1972 yılında da, 1967 yılında yazmaya başladığı küçük deneysel şiirlerini “Küçük Sanat Yapıtları (Artefactos)” adı altında bir kartpostal dizisi olarak ve Acil Şiirler (Emergency Poems) kitabını yayımlamıştır. Parra’nın, bu çalışmalarında dili, toplumsal ve felsefi etkisini koruyarak en basit biçimine indirgemeye çalıştığı görülmektedir. New Directions 1967 yılında yine“Şiirler ve Karşı şiirler” adı altında onun şiirlerinden oluşan bir seçki yayımlamıştır.
Yaşam öyküsünü böylece özetledikten sonra “Parra’nın karşı şiirinin ne anlama geldiği” sorusunu sorabiliriz artık... Parra’nın karşı şiiri uzun yıllar içinde geliştirilmiş bir şiirdir. Parra, 1930 yılında, özellikle görelilik kuramı ve bilimsel geçmişinden kaynaklanan biçimde,“şiirin gerçekte bir işe yaramadığı”, “yaşam ile şiir arasında bir uzaklığın bulunduğu” görüşündedir. Bu nedenlerle, günlük yaşama bağlı, topluma ulaşabilen, insanların ortak sorunlarının anlatımı olan, anadile, sokaktaki günlük konuşmalara dayalı bir şiir gereksinimini savunmuştur. Parra’nın şiir anlayışı, Pablo Neruda’nın “saf olmayan şiir”(impure poetry) anlayışının bir benzeridir. Saf olmayan şiir kısaca: işlenmemiş dil ve ortak deneyimiyle insanlığı birleştiren bir şiirdir. Parra daha sonra Neruda’nın anlatım biçimini terk etmiştir. Neruda; “ bırakın kuşlar cıvıldasın- insanlar konuşsun” diyordu. Parra, Neruda’nın saf olmayan şiirini süslü(flowery) bulmuştur. Parra’nın temel görüşü şiiri bu yüzeysel süslemelerden(flowery) soymaktı. Şiirin dili gerçekte gündelik yaşamda duyduğumuz ve konuştuğumuz dil olmalıydı. Parra’nın şiir kuramı/poetikası aşağıda sıraladığım üç ana unsurdan oluşmaktadır:
* Okurla doğrudan ilişki kurması bakımından imge ve benzetmelerin olmadığı bir şiir,
* Şiirin halkın yaşamını yansıtan şiir dilinin ortak alanına bağlı olması,
* Özgül toplumsal bir gerçekliği yansıtan şiir dilinin sınırlarını belirlemek.

Parra, daima matematik kuramları yazar gibi deyim aktarmasız / açık eğretilemesiz /
metaforsuz, süslemeden uzak, yoğun dil ekonomisi yaparak şiirler yazmıştır. Karşı şiire değin görüşlerini “Manifesto(Bildiri)” adlı şiirinde belirtmiştir(Kayn: Emergency Poems-1972):

Baylar ve bayanlar / son sözcüğümüzdür/ - ilk ve son sözcüğümüz- / Şairler Olympus’dan inerler / Eski arkadaşlar için / Şiir lüks bir kullanım malıydı / Ama bizim için / Mutlak bir zorunluluktur / Şiirsiz yaşayamayız.

Parra, bu şiirinin devamında şiir biçimlerinin çeşitliliğini mahkûm etmektedir:

Reddediyoruz / Kara gözlüklü şiiri / Pelerin ve kılıçlı şiiri / Tüy şapkalı şiiri / Bunların yerine, / Çıplak gözlü şiiri /Göğsü kıllı şiiri / Çıplak başlı şiiri / öneriyoruz.
Deniz yaratıkları ve su perilerine inanmıyoruz / Şiir şöyle olmalı: / Buğday tarlasında bir kız- /Ya da kesinlikle hiçbir şey.

Parra 1930’ların sonuna doğru ABD’li şair Walt Whitman’ın şiirini keşfetti. Ancak, bu şiirin kahramanca duruşunu çok Wagnerci buluyordu. Bu yüzden, Kafka’ya ve diğer üstgerçekçi edebiyata döndü. Parra’nın yol gösterici, öncü ve olgun karşı şiirsel biçemine en son etkiler 1940 yılında Oxford’dayken gelmiştir. Bu dönemde, Donne, Auden, C.Day Lewis, Stepan Spender ve özellikle T.S.Eliot gibi şairler onun üzerinde en yoğun etkileri yapmışlardır. Eliot’ın şiirsel söylemde radikal dönüşüm ve düzyazı tümcelerini birleştirmesi; şiirlerindeki gündelik konuşma dili, Parra’nın üzerinde adeta mıknatıs etkisi yapmıştır. Şair, modern kentte yerleşik olanın dili, toplumu, dini, politikaları ve tarzları olarak çağdaş insanı gözlemleyerek, özgün biçimde yorumlamıştır. Burada W.Benjamin’in modern kentlerdeki kalabalıklar ve “flâneur / aylak” yorumlarını aklımıza getirebiliriz( Benjamin, W.(1995) Son Bakışta Aşk, Metis, İst.). Parra, İngiltere’dekinin benzeri bir edebiyat geleneğini Latin Amerika’da asla bulamamıştır. Bu deneyim onun açısından 1954 yılında sonuçlandığında; adlarını yukarıda da belirttiğim ürünlerini: “Şiirler ve Karşı Şiirler” i ; 1962 yılında da “Salon Şiirleri” ni yayımlamıştır.
“Salon Şiirleri” kitabı Parra’yı eleştirenler tarafından tam olarak anlaşılamamıştır. Örneğin: Bir Fransisken rahibi olan Fr. Salvatierra bu yapıta yönelik eleştirisinde, açıksaçık bir kitap olduğunu, onu çöp tenekesine benzeterek, bir çöp tenekesinin ahlaksız bir yapıt olamayacağını yazmıştır. Gerçekte Parra hiçbir zaman ahlaksızca dizeler yazmamıştır; sadece sıradan insanların konuşmasını, konuşma konularını yansıtmıştır.
Parra’nın şiiri Latin Amerika şiirini derinlemesine etkilemiştir. Pablo Neruda’nın bile ona öykündüğü söylenmiştir. Yapıtları giderek daha siyasi olmuştur. Allende rejimi döneminde “Küçük Sanat yapıtları(Artefacts)” derlencesi için karşı şiir biçemini daha da zarifleştirmiştir.
“ Kısa epigramatik hicivli karşı şiir dizeleridir bunlar ve okuyan üzerinde grafiti etkisi yapmaktadır.” Parra, Pinochet diktatörlüğü döneminde de gezici rahipler gibi farklı bir biçemle şiirler yazmıştır. Şili’deki insan hakları ihlalleri, dini, mali ve siyasi konuları yorumlamak için daha sonra gençliğindeki “ Elqui İsa’sının Vaazları ve Öğütleri (The Sermons and Preachings of the Christ of Elqui.)” figürünü kullanmıştır.
Parra, çağdaş siyasi söylem ve ideolojiye karşı çok gereksinim duyulan bir ilaç, heyecan verici bir bukalemun, bir at sineği işlevini yerine getirmiştir. Parra’nın anlatımıyla Liz Werner’in “Karşı çevirisi(Antitranslation)” olan “ Karşı Şiirler: Nasıl Daha İyi Bakılır ve İyi Hissedilir(How to look Better & Feel Great)” adlı yapıtı, yirmi yıldan beri İngilizce’de şairin defterlerinden seçilmiş kimi şiirlerini toplayan yayımlanmış ilk derlencesidir. Bu şiirler, nükteli, saygısız, modern yaşamın çelişkileri, zıtlıkları ve saçmalıklarının içine sızan sezgileri yansıtmaktadır. Anlatıcı, durmaksızın yüzleşmemiz gereken yaşamsal konuları açığa vurur, bizi soyut ve anlaşılması zor alanlardan dolaştırarak gerçekliğe geri getirir. Örneğin: “Böyle Bir Şey / Something Like That” adlı şiirinin bir bölümünde felsefenin gerçek sorununun “yemekleri kim yaptı / Who does the dishes” sorunu olduğunu ileriye sürer. Bu dizelerin Türkçesi şöyledir: Felsefenin GERÇEK SORUNU / yemekleri kim yaptı sorunudur / başka bir deyişle hiçbir şey / Tanrı / gerçek / zamanın geçidi / elbette / ancak ilk sorulan soru, yemekleri kim yaptı sorusudur / yemekleri yapmayı kim isterse istesin, devam et / sonra görüşürüz, timsah / ve birbirimizin düşmanı olmak üzere dosdoğru geri döneriz.
Gerçekliğin bu tür denetimi, Parra’nın karşı-şiirinde ne yeni bir şey ne de
“ Bilinen Hata / The Error Consisted” şiirinde belirttiği türden çizilmemiş bir sanat yapıtı tasarımı değildir. “Dünyanın bizim olduğuna inanılır / gerçek durum / bu olduğunda / dünyaya aitiz / Clara Sandowal bunu bize söylemeye alışmıştır.” Felsefe / yemekler de olduğu gibi, karşı şiir Parra’nın gerçeklik temasındaki değişimin halkalarıdır. Şair çevrebilimsel temalarının erken türlerinde sanat yapıtı(artefact) konusunda annesi Clara Sandoval’a göndermeler yapar. Clara Sandoval, Parra’nın iki dilli en son yapıtlarında sözcü bilge kadın konumundadır. Tipik bir karşı şairin, yarı Almanca, yarı İspanyolca yazılmış başka bir sanat yapıtıdır. Annesine itibar kazandırdığı ve daha sonra tekrar çevirdiği “Clara Sandowal’in bize anlatmaya alıştığı” gibiyi bir Alman çevirmez; fakat, “AUSCHWITZ’DEN SONRA TÜM KÜLTÜR ÇÖPLÜKTÜR” diye okur. Benzer biçimde, “ Tüm şiir pisliktir” başlığını alan sanat yapıtı(artefact) da “Clara Sandoval’in bize söylemeye alıştığı / elbette saygıdeğer ayrıksılar vardır” dizeleriyle sonuçlanır.
“Clara Sandowal” belki de sürpriz biçimde bir karşı şiirdir; sabrını yitirmeksizin ona övgüsünü yapar, patatesleri soymak için ve “sonsuz bebek bezi yığınını yıkamak”, tam gün terzilik yaptıktan sonra( “ ailesini doyurmak zorunda olan biri, sonuçta”), defne ağaçları altında asla yatmamak için ( “acılara katlanmak önemlidir / biley taşına burnunu sürtmek için daha çok neden”), ve hâlâ “dua etmek” ve “ağlamak için zamana” sahip olmak için... Daha çok bir roman özelliğinde olan kitabın içindeki karşı şiirler, Parra’nın doksan üç yaşına ulaşmasıyla ilgili olarak yaşlanma ve yaşlılıkla ilgilidir. Gamsız sanat yapıtı, seksenli yaşlarda Benekli olmak meraklı bir şey / Ophelya dahil- tüm ellilere dikkat etmek” Karşı çevirmen, Parra’nın şiirinin adını “Böyle Bir şey” yaptığı gibi “Dulcinea” sını da “Ophelia”yla değiştirmiştir. Bu şiirin özgün başlığı “DÖRT KUSUR / FOUR DEFECTS” dur. Dizeleri şöyledir: [Dulcinea’m] beni affetmeyecek: / [Yaşlı ] olmam nedeniyle /[bir] alçakgönüllülük / ve[ kazanmak] Ulusal Edebiyat Ödülünü.” Karşı şairin, Cervantes’in romantizm karşıtı geleneğiyle önemli bağlantısını ortadan kaldıran Don Kişot(Don Quixote) anıştırması, karşı çeviride yok olmuştur. Parra, Shakespeare’in Hamlet ve Kral Lear’inde de bir karşı şiir gördüğünden bunu onaylamış olabilir belki. Parra’nın Kral Lear çevirisi 1992 yılında Şili’de yayımlandıktan sonra şaire Oxford Üniversitesi’nin şeref üyeliği ünvanını getirmiştir.
Kral Lear’da yaşlılıkla ilgilidir, Parra’nın “Batty Eski Arkadaşlar” başlıklı yapıtı gibi
“ Onlar da ne olup bittiğini gerçekten bilenlerdiler / Gülme / Bu nedenle zamanlarını gözyaşlarıyla harcıyorlardı.” Parra’nın değişik ve çeşitli karşı şiirleri vardır. “Söylediğinde Baykuş Ne Kadar Haklıydı” başlıklı şiiri Parra’nın başka Hamlet anıştırmalarıyla devam eder: “Ne Muhammed Ne Bush // Hamlet! / Metodik kuşkunun şampiyonu // Kuşkulanıyorum o halde varım.” “Irak’ta Savaş” başlıklı bir yapıtı tamamen ve hüzün verici biçimde doğrudur: “Ağzım açık kaldı / Bir daha kapanmayacağından kuşkulanıyorum.” Geniş ölçekte Bush Yönetimi ve Cumhuriyetçi Parti’nin yanıltıcı haber kampanyası kitaptaki nihai sanat yapıtıdır: “Kapat şu Allahın Belası Çeneni !” Bu şiir tek dizelik bir şiirdir: “2000 yılının yalanları yeter de artar!” Dize, doğal olarak, karşı şiirin anlattıkları ile çelişmektedir ve edebi amaç bakımından farklı bir programı ifade etmektedir. Gerçeği söylemenin ödüllerine gelince, bu ödüller Parra’nın “Hiçlik Hakkında” başlıklı şiirinin bir bölümünde belirtilmiştir:
“Kendimi çok samimi olmaya hemen hemen vidaladım / iyimserlik bana beladan başka bir şey getirmedi / merhametli olmak - alçakgönüllü olmak için / kıça iki kez tekme yemek gerekir / Delinin biri olmak için sahip olmanız gereken budur / Bunlar dürüstlük ve iyilik vaızı verdiğinizde olanlardır.”
Parra’nın karşı şiirinde sık sık paranın öbür yüzünü de görürüz:
Şanslı biçimde her şey olabildiğince değişmiştir / şimdi çalarım / gümüş ve altın koruyucu- aziz kamyonla çekilir / ve bir yerine yüzlercesini yer / herkes bana gerçek için saygı gösterir / istemedim ya da merhamet göstermedim diye”

Karşı şair, daima, kendisinin ve bizim zıt doğalarımızı açığa vuran iki ayrı yoldan gitmeyi becerebilmektedir. Bu dengeli görüşün tek örneğini Parra’nın “Yedi Gönüllü İşçi ve Bir Kışkırtıcı Eylem” şiirinde görebiliriz: Burada yedinci “işçi” şeylerin tam düzenini tersine çevirir: “lanetlenmiş şair / kuşlara taş atarak kendisini eğlendirir.” Tek kışkırtıcı eylem belki de kendisindeki bir zıtlıktır: “ şair bileğini keser / doğduğu ülkeye saygı için.” Parra’nın Şili’ye yönelik davranışı eleştirel ve dalkavukça olabilir, ikincisinin daha etkin olduğu da muhakkaktır. Karşı çeviride “Yup” (Şili dilinde “Si Pueh”)şiirinde bunu görebiliyoruz. Parra’nın yazarlık kariyeri yetmiş yıldan fazladır. Kırklı yaşlarında İspanyolca şiirde devrimci dönüşümler yapmıştır. Eşsiz yeteneği, Şili’nin Nobel ödüllü iki şairi Gabriela Mistral ve Pablo Neruda gibi şairlerden çok önce kabul edilmiştir. Doğduğu ülkenin, İspanya ve Meksika’nın en yüksek ödülünün kazanan Parra, Nobel komitesi tarafından defalarca geri çevrilmiştir. Fakat, Parra, çok sayıda karşı şiir kaleme alarak Nobel Komitesi’nden intikamını almıştır. Bu tür karşı şiirlerinden bir örnek aşağıdadır:

Nobel Okuma Ödülü / bana verilmeli / Ben ideal okurum, /Elime geçirdiğim her şeyi okurum:

Sokak adlarını okurum / ve neon işaretlerini / ve yeni fiyat listelerini

...benim gibi birisi için / sözcük kutsal bir şeydir

jürinin üyeleri / yalan söylemekle ne kazanacağım / bir okur olarak, acımasızım

... elbette bu günlerde çok fazla okumuyorum / basitçe çok zamanım yok / ama - ah ulan - ne okudum
bu nedenle bana vermekten vazgeçmenizi istiyorum / Nobel Okuma Ödülünü / mümkün olduğunca çabuk

Parra’nın başka bir şiirinde de okuma ile ilgili karşıt görüşler vardır. Bu karşı şiirin adı da yukarıda adı geçen “Yup!” tur: yirminci yüzyılın en büyük gerçekleri / Kitaplarda bulunamaz / Onları okuyabilirsiniz / Banyonun duvarlarında // Halkın sesi, Hakkın sesidir // Bunu da elbette bir kitapta okudum.” Parra’nın “ Hiçlik Hakkında” şiiri, karşı şiirin neye benzediğine ve doğasına değin anlatım etkileri ve çeşitli bölümler içerir. Karşı şair, hicivsel olarak, bir kişinin sözünün insanı belirlediğini söylemekten kaçınmasını öğütler, bir kişinin üstü örtülü biçimde “askeri darbe” yerine “askeri kararname” deyip dememesine göre, “burunlarını aşağı” indirmeyeceklerdir. Şunu gözlemlemeye devam edecektir “evet, bayanlar ve baylar, gerçektir / beygir yerine at diyen insan / şimdiden geleceğini garanti altına almış olur.”
Zamanla, burada, karşı şair bir satıcı gibi ses çıkarır, oysa ki başka zamanlarda Elqui İsa’sı gibi konuşur ve şöyle söyler “Biz şiir kurarız / Banyoya gittiğimiz zaman bile.” Karşı şair sonunda uyarır: “ Bu kağıtları okuduktan sonra yok et / şiir seni izler / ve beni de / o hepimizin ardındadır.” Burada şiir hiçbirinin amaçlarını garanti etmeyen gerçek dışı sözcükleri seçmek için hepimizi yakalayan gerçek olabilir( ve karşı şairin, genellikle, kendisi buna dahildir). Erken karşı şiir “Şairlerin Olympus’dan indiklerini” beyan etmiştir. Bu aşağı ama çok deneysel pozisyonda Nicanor Parra, “Şiirler ve Karşı şiirler” adlı yapıtı 1954 yılında ilk ortaya çıktığından beri güvenilir bir şairdir. Kendisini asla kendi görüşleriyle ne de yükseklerdeki bir tanrıya benzer biçimde sunmamıştır. Karmaşasını, kuşkularını, Hamlet’te olduğu gibi farkındalığını kabul eder. “Bilgi eylemi öldürür” ve “eylem algının gizlenmesini ister.” Ve bunu yapmakla, karşı şair kendi hoşnutluğunu zehirlemeye devam eder, kendisiyle alay eder ve Clara Sandoval’ın anlayışını hatırlar, onun başlama işaretini alan, oğlunun yaptığı gibi, “yanılmaz güvercinler”den “ onların ne yaptıklarını tam olarak bilir” onu gördükleri zaman “Hiçbir Başkan Heykeli Kaçamaz.” Karşı şiir, bu yergisel ve eleştirel özellikleriyle günümüz küresel dünyasındaki gelişmelere ve ABD’ye önemli eleştiriler yönelten bir şiirdir. Bu nedenle, Nicanor Parra ve karşı şiiri, ülkemizde bilinmesi ve esinlenilmesi gereken çağdaş bir dünya şiiri olarak, ilgilenilmeyi, çevrilmeyi ve okunmayı bekliyor.

(Hece 2007)