Menu
KİBİR
Deneme/İnceleme/Eleştiri • KİBİR

KİBİR

"Kibir, kulun Allah'ın azabından emin olduğunu gösterir. Azaptan emin olmak ise felâketlerin en büyüğüdür. Tevazu ise Allah'tan korkmayı ifade eder. Bu korku ise, saadetin rehberi ve âletidir." (İmam Gazali)

İnsanın nefsi; yani hep kötülüğü emreden büyük düşmanı, insanın kendi içindedir. En zorlu savaşı insan, uzaklardaki bir düşmana değil, benliğinin bir parçasına karşı verir. Eğer bu düşmanından kurtulabilir ve nefsini arındırıp temizleyebilirse Rabbinin rahmetini umut edebilir.

Abdulkadir Geylâni, “Muhalefet kılıcı ile nefsini her öldürdükçe Allah, onu yeniden diriltir. Dirilince yine senden birçok şeyler istemeye, seninle nizaa tutuşur. Kötülük kanatlarını açar; yine uçmaya başlar. İşte., bu sırada sana yine cihad düşer. Nefis ölmez; sen sağ oldukça o da olur. Yalnız o ıslah olur” ifadesiyle nefisle savaşın bir ömür boyu sürdüğüne dikkat çeker.

Nefis ıslah edilmediğinde, kendisinde İlâhlık görür. Kibir, yakın adamı Haman’a "yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım" diyen Firavun'u suda boğar. Servetini kendisinden bilen Karun'u konağıyla birlikte yerin dibine geçirir.

Aczini, dünya hayatının sonu olduğunu ve ölümü bilen insanın, nefsinin kölesi olması çok akılsızcadır. Nefis bizi zaten çok önemli ve gerçekten etkileyecek bir şeylere çekmez. Dünyada ne var bizi çekebileceği? Tümü zaten kötü ve çok rahatsız edicidir. Nefsi ezmek zor gibi görünse de, inanan insan için nimettir, rahatlıktır. İnsanı belâdan, sıkıntıdan, rahatsızlıktan kurtarır.

Bu nefsânî hastalığın sebep olduğu karanlık, azgın ve kibirli ruh hali insanın dış görünümüne de yansır. Üslûbu ve bakışları bozuktur, yüzünde karanlık bir ifade bulunur, çirkinleşir.

Allah'ın yalnızca samimi müminlere bahşettiği 'doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayış'a sahip olmadığı için akledemez, kavrayamaz, şuuru kapanır.

Kendisini yeterli görür. Yaptığı hataları telafi yoluna gitmez. Bu bozuk ahlâkı, insanların sevgisinden uzak kalmasına sebep olur. Sevgisiz ve mutsuzdur. Kibir, insanı mutluluktan uzaklaştırır.

Mükemmel olduğunu düşündüğü için kendisini geliştirme çabası içinde olmaz. Eksiklerini görüp kendisini düzeltme yoluna gitmediğinden, ahlâkı giderek çirkinleşir. Sahip olduğu ahlâk sebebiyle huzursuz bir hayatı vardır.

Hatalarını kabul etmediği için, Allah'a yönelip bağışlanma dilemez, tevbe etmez, îmanî zâfiyet içinde yaşar.

Şeddâd ibn Evs (ra)'dan rivayetle, Peygamber (asm) şöyle buyurur:

"Akıllı kimse, sürekli kendi nefsini sorgulayan ve durmadan ölüm ötesi hayat için çabalayandır. Nefsini hevâsının peşinde koşturan ve buna rağmen Allah Teâlâ’dan beklentileri olan kimseye gelince o zavallının tekidir." (Tirmizi)

Nefsi kontrol altına alamamak insanın kendi zararınadır. Kafasını duvarlara vurmak gibi kendine acı çektirmektir. Hz. Ömer(ra)'ın buyurduğu gibi; "kibir ve gururla haddini aşanı, Cenâb-ı Hakk yerden yere çarpar." 

Nefsini terbiye eden insanın ise fıtratına uygun yaşadığı için kafası dinçtir; vicdanı rahat, aklı ve şuuru açıktır.

Enesinin niteliklerinin bilincinde olan insan, Allah'ın kusursuzluğunu kavradığında kendi aczini, ilmini kavradığında kendi cehaletini, kemâlini kavradığında kendi eksikliğini, müstağniliğini kavradığında kendi fakirliğini görür.

"Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider"  (23. Mektup) der Bediüzzaman. 'Sözler’de ise enaniyetli insanın halini yıldız-ateş-böceğine benzetir. Yıldız böceğinin kendi ışığına güvenip gecenin karanlığında kalması gibi, enaniyetli insanın da kendi aklını beğenip, karanlıklarda kaldığını tefekkür eder. Diğer yandan bal arısının, kendi aklına güvenmeyip gündüzün güneşinden yararlandığı gibi, Rabbine güvenen insanın da varlık nurunu bulacağını hatırlatır.

"Bin bahar gelip geçse taşın yeşermesi ne mümkün. Kabahat baharda değil senin kibirle taşlaşmış gönlünde. Sen toprak gibi alçak gönüllü olmaya bak. Gör o zaman o gönül toprağından nasıl renk renk güller açılıyor, baharlar yeşeriyor." (Mevlânâ)

https://twitter.com/Fuat_Turker