Menu
MARAŞ'TAKİ 'NECİP FAZIL SEMPOZYUMU' ÜZERİNE NOTLAR
Haberler • MARAŞ'TAKİ 'NECİP FAZIL SEMPOZYUMU' ÜZERİNE NOTLAR

MARAŞ'TAKİ 'NECİP FAZIL SEMPOZYUMU' ÜZERİNE NOTLAR

BÜYÜK DOĞU VE DOĞRU BİR AKIM: NECİP FAZIL KISAKÜREK

24–27 Mayıs 2012 tarihleri arasında şairler ve yazarlar ocağı Kahramanmaraş’ta düzenlenen “Şiir Festivali” etkinlikleri içinde yer alan; “Büyük Doğu’nun Mustarip Ruhu Necip Fazıl Sempozyumu”nu Edebistan temsilcisi olarak izlemek üzere geldiğim ‘Türkiye’min kalem kaşı Maraş’ın’ cadde ve sokakları bizi: “Hazır mısınız? Dünyanın Şairi Şiirin Başkentine Geliyor” spotuyla karşılıyordu.

İçinden nehir geçen şehirlerin ortak özelliklerinden biri de bereketli topraklar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Nitekim kurulu bulunduğu topraklarda bağrından adeta şair ve yazarların fışkırdığı Maraş’ta yerleştiğimiz otelde kısa bir dinlenmenin ardından lobiye indiğimizde, hemen şiir festivali etkinliklerine katılmak için gelen misafirlerle ilgilenen Maraşlı şair ve yazarlarla koyu bir sohbete daldık. Şair, yazar, eğitimci Duran Boz bir yandan yeni gelen konuklarla ilgilenirken, diğer yandan Cumartesi günü yapılacak sempozyumla ilgili son hazırlıkları takip ediyor, Ali Haydar Tuğ yeni çıkaracakları ve ‘Nihale’ ismini verdikleri edebiyat dergisinin doğum sancılarını anlatıyordu. Akşam yemeğinde şair, yazar, eğitimci Mustafa Köneçoğlu, Kayseri’de yayımlanan Berceste Edebiyat Dergisine önemli katkılar yapan ‘Erciyes Üniversitesi. Fen-Edebiyat. Fakültesi TDE Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’ öğretim görevlisi Bekir Oğuzbaşaran, Ayna İnsan Dergisi Yayın Yönetmeni Fatih Yavuz Çiçek’le birlikte edebiyat, şiir, dergiler ve Köneçoğlu’nun ‘Söz Hakkı’ isimli şiir kitabı ekseninde gelişen sohbetle günü tamamladık.

26 Mayıs Cumartesi günü “En büyük övüncüm Kahramanmaraşlı olmamdır” diyen Necip Fazıl Kısakürek'in kendi adını taşıyan kültür merkezine geldiğimizde, sempozyumun icra edileceği salonun giriş koridoruna yerleştirilmiş “Büyük Doğu Mecmuası” kapak resimlerinden oluşturulan ve hayranlıkla izlenen fotoğraf sergisi, bu sempozyumun organizasyonunu üstlenen şair, yazar, eğitimci Duran Boz’un nasıl da titiz bir hazırlık yaptığının işaretlerini veriyordu.

Sempozyum başlayıncaya değin ziyaretçilerle ‘Büyük Doğu’nun çıktığı dönemde teknolojinin kısıtlı koşullarına rağmen birbirinden anlamlı kapakları ve mecmuanın baskıya giriş sürecine kadar geçirdiği evreler (harflerin dizimi, kalıplara yerleştirme vs.) zihnimizde Necip Fazıl’ın tek başına, çok zorlu bir işi başardığı kanaatini pekiştiriyordu.

İzleyicilerin salonda yerlerini almalarının ardından hemen her sempozyumda yaşanan klasik açılış merasimi ve takdim konuşmalarından sonra kürsüye gelen Prof Dr. Himmet Uç, Necip Fazıl’ı kıblesini şaşırmış nesil için bir şans olarak nitelerken, kendini “gaybın çilingiri” ne benzeten üstadın melânkolik bir deha olduğunu ve âlemlerin ahengiyle Necip Fazıl şiirlerindeki ahengin uyumunun “ölçü ve imajla” sağlandığını vurguladı.

Prof.Dr. Turan Karataş’ın kaleme aldığı ve öğretmen Asuman Aladağ tarafından okunan “Üstada Mektup”un duygu yüklü içeriğinde geçen: “Efendim, İçimde kanayan bir yara var ki,size söylemeden edemem. ‘İnandık’ dedikleri yüce buyruklara, sizden önceki ruh mimarlarının ve sizin bunca hikmetli öğütlerinize rağmen, bugünün dindarları, yani davanıza/ davamıza sahip çıkacak olan insanlar, paraya pula, mevkie makama fazlaca değer verir oldular; dünyayı gereğinden çok önemser hâle geldiler. Özgörevlerini unuttular sanki.” Cümlesi herkesi kendi iç âlemiyle yüzleşmeye çağırır gibiydi.

I. Oturum ve Sunulan Bildirilerinden Notlar

Sempozyumun Birinci Oturumunu yöneten Prof Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu, Necip Fazıl’ı  “Şair yetiştiren bir mektep”, “Ordusunu arayan yalnız bir kumandan” olarak tarif ederken, bohemliği ve mustaripliğinin çelişki olduğunu belirtti.

Prof .Dr. Fazıl Gökçek; Bâb-ı Âli Çevresi ve Necip Fazıl, başlıklı bildirisinde: Necip Fazıl’ın Bâb-ı Âliye bakışının çok olumlu olmadığını, kolay kolay kimseyi beğenmediğini, bunun da bir sanatçı tavrı olduğunu, şairin kendisinin de belli bir dönemini beğenmediğini, bu yaklaşımın güçlü “ben” (majiskül ben) duygusundan kaynaklandığını anlatırken, Necip Fazıl’ın Bâb-ı Âli’yi “sahibinin sesi bir matbuat”, “binbir dallı bir felaket ağacı” olarak nitelediğinin, herhangi bir şairi bütünüyle beğenmediğinin altını çizdi.

Prof .Dr. Ramazan Gülendam; Büyük Doğu ve Büyük Doğu Çevresi, başlıklı bildirisinde: Necip Fazıl’ın 1939’a kadar şair ve sanatkâr, sonrasında inanç ve fikir adamı olduğunu, büyük doğu ifadesinin 1938 de yazdığı Büyük Doğu Marşındaki “Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!” dizesinden doğduğunu, üstadın “Ayrupalı olmamanın şerefi bana yeter” dediğini hatırlattı. Asyacılık düşüncesini ayrı bir medeniyet olarak ‘büyük doğu’ kavramıyla özdeşleştirdiğini, zamanla bu düşüncenin Büyük Doğu= İslâm şeklinde evrildiğini, Büyük Doğu Mecmuasının 1978’e kadar İslâmi kesimin tek dergisi olarak halkın, kendi inanç ve tefekkürüne uygun gerçek muhalefetin sesi olarak yayımlandığına değindi.

Prof.Dr. Yunus Balcı; Necip Fazıl’ın Şiirinde Sembolizm ve Hecenin Krallığı, başlıklı bildirisinde: Türk şiirinin zenginliği, özgünlüğü, derinliğini anlatarak başladığı konuşmasını Necip Fazıl şiirinde teslimiyet kavramına dikkat çekerek, onun bir kriz entelektüel olarak şiiri görünenin salt iletişim diliyle değil, simge ve imgelerle daha üst bir anlatım aracı şeklinde, kurduğunu, (tek boyutluluktan kurtuluş) modern Türk şiirine getirdiği yenilikleri çeşitli şiirlerinden (Otel odaları, Kapı, Serseri, Ben, Aşk) örnekler vererek sürdürdü.

Doç. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu; Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Metafizik İlgiler Açısından Necip Fazıl’ın Şiiri ve Etkisi, başlıklı bildirisine: Tanzimat dönemi kırılmalarını anlatarak başladı. Necip Fazıl’ın yeni Türk şiirinin kendine güvenini sağlayan şair olarak, 1920–1940 yılları arasının Necip Fazıl çağı olduğunu belirtti. Metafiziğin akıl yürütmelerle görünmeyen âlemi anlattığını, metafizik ve mistik dilin Necip Fazıl’da üstün bir birleşim oluşturduğunu, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın onca şiir kitabı çıkarmasına rağmen “ Çocuk ve Allah” ile anılmasını Necip Fazıl’la ilgili borçlanmadır şeklinde nitelerken, Sezai Karakoç’un metafizik ve mistik imgelerle şiir kurmayı dönüştürerek, akıma çevirdiğinin altını çizdi.

Yrd. Dç.Dr. Zeynep Kevser Şerefoğlu; Bir Arayışın Adresi Olarak Tohuma Gitmek başlıklı bildirisinde: Tohum, Ben ve Öteki’yi yayımladığı 1934 sonrasında Ahmet Haşim’in “Çocuk bu sesi nerden buldun” dediği bir Necip Fazıl’ın karşımızda olduğunu, üstadın “idrak cenderesi” içinde bulunduğunu, Dekart, Valery için “Beni doyuramıyorlar, tersine acıktırıyorlar” dediğini anlattı ve Necip Fazıl’ın iç dünyasını, kişinin en zor anlarda bile varlığını anlamlı kılma şeklinde açıkladığı ‘Rögö Terapi Ekolü’ ile ilişkilendirirken, Necip Fazıl’ın uzun yıllar süren arayıştan sonraki ilk eserinin adının “Tohum” oluşuna dikkat çekti. Yine, bir arayış sonra aklına ilk gelen yerin Maraş olmasını, ruhunu bulduğu yer olarak değerlendirdi.

II.Oturum ve Sunulan Bildirilerinden Notlar

Sempozyum oturumuna şehrin belediye başkanı dışında kalan diğer yönetim kademelerinin, sivil toplum kuruluşlarının, Maraş halkının yeterli ilgiyi göstermediği gözlerden kaçmasa da hazırlanan bildiriler ilk oturumda en azından dörtte üçü dolu bir izleyici kitleye sunulurken, İkinci Oturum için salona geçtiğimizde izleyici sayısındaki yoğun düşüşün belirginliği açık söylemek gerekirse organizasyonu yapanlar adına değil, katılmayanlar adına üzücüydü ve galiba şiir okuma, dinleme etkinlikleri, asıl konuşulması gereken yılın teması Necip Fazıl Kısakürek’in de önüne geçmiş durumdaydı.

Oturum Başkanlığını yürüten Prof. Dr. Turan Karataş’ın 15+5’er dakika süre vererek başlattığı ikinci oturumda ilk sözü alan Prof. Dr. Muhammed Fatih Andı; Necip Fazıl’da Korku Estetiği isimli bildirisinde: Necip Fazıl’ın korkak olmadığı fakat her insan gibi korktuğuna çünkü onun Allah’ın azametinin, cehennemin ve dünyanın faniliğinin bilincinde olduğu konusuna değindi. Korkunun ahlaki kavram yönünü, gotik edebiyatı da açıklayarak sürdüren Prof. Dr. Andı; “İrrasyonel korku gotik edebiyatın başlangıcıdır.” tespitini yaptı. Necip Fazıl’ın korku, kaygı, ve metafizik ürpertiyi en iyi işleyen şairlerden olmasını onun doğup büyüdüğü ahşap konağın korku muhayyilesini besleyen önemli bir motif olarak belirtti.

Prof. Dr. Hasan Akay; Necip Fazıl’ın Çile’si Çile’nin Necip Fazıl’ı başlıklı bildirisinde: Çile şiiri ekseninde Necip Fazıl’ın çilesine şiir başlığından değil, metnin içinden bakılması gerektiğini belirtti. Çile’de Akıl, beyin dimağ çatışması vardır tespitini yapan Prof.Dr. Akay, Necip Fazıl’ın biricik meselesinin sonsuzluğa varmak sözünden yola çıkarak, çile’nin tasavvufi bir çile olmadığını, çile’nin hakikati bulma yolunda bir aydın bunalımı olduğu gerçeğine değindi.

Doç.Dr. Ertan Örgen; Modern Birey Şehir Ve Kaos- Mekânın Yeniden Kuruluşu başlıklı bildirisine: “Necip Fazıl’ın Türk şiirinde şehre modern olarak bakan ilk şairlerdendir. Onun şehre bakışının şiirindeki dönemler gibi iki türlüdür. İlkinde batılı bir hava taşıyan yaklaşım, ikincisinde tasavvufla bitişik, mistik bir turum vardır” tespitiyle başladı. Sahih şehri yeniden kurmak adına tarihin ve insanın yerli yerine konulması prensibinin Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mücadelesi ile paralel bir tavır olduğunun altını çizen Doç.Dr. Ertan Örgen, sözlerini Necip Fazıl’ın meseleye daima büyük bir açıdan bakışı, ideal olanla konuşup geride kalanı dışlaması şehre bakışının da en belirgin noktası olur diyerek bitirdi.

Doç Dr. Vefa Daşdelen; “Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu’nda ‘Çifte Kanat’ Metaforu, başlıklı bildirisinde: Necip Fazıl’ın eserlerinde ince dokunan iki anahtar vardır, felsefe ve tasavvuf tespitini yaptı ve üstadın çifte kanat metaforuyla Doğu ve Batı toplumlarına hakikati gösteren çözümler önerdiğini belirtti.

Yazar Asım Öz; Necip Fazıl’ın Çağdaş Müslüman Düşünce Hakkındaki Değerlendirmeleri, başlıklı bildirisinde: Düşünsel kırılmaları sondan başa giderek açıklamanın daha doğru olacağını belirtti. Asım Öz’ün sunduğu bildiride en çok dikkatimizi çeken cümle “İslamcılardaki çekinik dilin kaldırılmasında Necip Fazıl ve Büyük Doğu’nun katkısı vardır” ifadesiydi.

II. Oturumun tamamlanmasından sonra değerlendirmeler bölümünde söz alan konuşmacılar Sempozyuma emeği geçenlere teşekkür ettiler. Oturumu yöneten Prof Dr. Turan Karataş; Necip Fazıl’ın “Bendedir” isimli şiirini okuyarak sempozyumu bitirdi.

Ne azap, ne sitem, bu yalnızlıktan…
Suç benim, aşılmaz duvar bendedir.
Süslenmiş gemiler geçse açıktan,
Sanırım gittiği diyar bendedir.
Yaram var, havanlar dövemez merhem:
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.
Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem;
Yollar ki, Allaha çıkar, bendedir.

Akşam yemeğinden sonra çıktığımız Seyirtepe’de de şair, yazar, eğitimci Duran Boz, sempozyumda bildiri sunan akademisyenlerle birlikte Maraş etkinlikleri, edebiyat, şiir eksenli bir sohbetle günü tamamladık.

27 Mayıs Pazar günü Maraş Tarım İl Müdürlüğü Şube Müdürlerinden Hüseyin Gök ve bir grup şair, Maraş Kalesindeki şiir okuma etkinliğine katıldık. Öğleden sonra Hüseyin Gök’ün mihmandarlığında kısa bir şehir turu ve Kıraathane ziyaretinin ardından dönüş hazırlıklarına başladık.

Üç günlük süre içerisinde özellikle şair, yazar, eğitimci Duran Boz’un her şeyin kusursuz olması için verdiği emek, gösterdiği gayret insanüstüydü.

Maraş’tan; Necip Fazıl Sempozyumu’ndan, güzel dostluklar edinerek ayrılırken, Kahramanmaraş’ı benim şehirlerime çoktan ekledim.

Umuyorum ki önümüzdeki yıllarda Maraş; şairler kenti ve benim şehirlerimden olmaya devam edecektir.

SEMİHA

İstanbul doğumlu. Edebiyat alanında, kitap eleştiri, analiz, deneme yazıları yazıyor. Ayna İnsan Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Halen serbest düzeltmenlik ve editoryal çalışmalar yapıyor. Star Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi, Karar Gazetesi, Hece Edebiyat Dergisi, İtibar, Şiar, MOCCA Dergisi, Edebistan'da aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yazarın spesifik portre çalışmaları da bulunmaktadır.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları